Büyü ve sihirden korunmak için ne yapılmalıdır?
Sihir veya büyü literatürde el çabukluğu, göz boyama ve yaldızlı sözler söyleme yoluyla gerçekleştirilen hile ve aldatma işi ya da şeytanla yakınlık kurup ondan yardım alma ve nesnelerin şeklini değiştirme iddiası şeklinde tanımlanmıştır. (Bkz. “Sihir”, DİA, XXXVII, 170-172). Sihir faaliyetlerinin, dini değerlerle bir bağlantısı olmadığı gibi bu işlerle uğraşanlar ahlaki bir amaç da gözetmezler. Bu tür uğraşılardaki temel hedef, çıkar sağlamaktır.
İslam dini, büyük günahlar arasında saydığı sihri şiddetle yasaklamış, Kur’an-ı Kerim’de sihir yapanların ahiretten nasibi olmadığı ve bunu yapanların şerrinden Allah’a sığınılması gerektiği vurgulanmıştır (Bakara, 2/102; Felâk, 113/4). Hz. Peygamber (s.a.s.) de sihir yapmayı yedi büyük günah arasında saymıştır (Buhârî, Vesâyâ, 23; Müslim, İman, 145).

Cahiliye devrinde sihir/büyü çok yaygındı. Cincilik, kâhinlik, yıldızlardan hüküm çıkarmak, fal oklarına başvurmak, iplere düğüm atıp üflemek gibi işlemler yapılırdı. Müşrikler bu durumun da etkisiyle işi, Kur’an’ın bir sihir eseri olduğunu ileri sürmeye kadar vardırmışlardı (Sâd, 38/4; Zârîyât, 51/52).
Büyücülerin her şeyi bildiği, başaramayacakları şeylerin bulunmadığı şeklindeki inançlar İslam’a aykırıdır. Bu yüzden bazı müslüman bilginler, gerçekliği bulunmayan bir aldatmaca ve safsata olduğu gerekçesi ile büyünün gerçekliğini reddetmişlerdir (Bkz. Cassâs, Ahkâmü’l-Kur‘ân, I, 51; Nevevî, Ravda, IX, 129, 346).

Sihire ve büyüye karşı en etkili çözüm, Allah’a sığınmak ve ona güvenmektir. Hz. Peygamber (s.a.s.), her şeyin şerrinden Allah’a sığınarak sürekli Felâk ve Nâs sûreleri ile Âyete’l-kürsî’yi okumuştur (Buhârî, Vekâle, 10; Fezâilü’l-Kur’an, 10; Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’an, 3). Ayrıca o, torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’i (r.a.) nazar, büyü ve benzeri olumsuzluklardan korumak için şu duayı okumuştur:

أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللَّهِ التَّامَّةِ مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ وَهَامَّةٍ ، وَمِنْ كُلِّ عَيْنٍ لاَمَّة
“Her türlü şeytan ve zehirli hayvanlardan ve bütün kem gözlerden Allah’ın eksiksiz kelimelerine sığınırım.” (Buhârî, Ehâdîsu’l-enbiyâ, 10; bkz: İbn Mâce, Tıb, 36).
Bunun yanında büyüye maruz kalan kimsenin, şifayı Allah’tan umarak güvendiği insanlara müracaatla kendisine Kur’an okutması ve dua ettirmesinde bir sakınca yoktur. Din İşleri Yüksek Kurulu 28 Eylül 1979 tarih ve 1883 sayılı kararında, Cenab-ı Hak’tan şifa umarak hastalara Kur’an-ı Kerim ve şifa ile ilgili dualar okumanın câiz, halkı kandırmak ve gaipten haber vermek amacıyla üfürükçülük yapmanın ise dinen yasak olduğunu belirtmiştir.

Cinlere ve Nazara Karşı Yapılan Rukye
Ebu Said el-Hudri(r.a) anlatıyor.”Resulullah(s.a.v) cinlerden ve insanın göz değmesinden (nazardan) (çeşitli dualar) okuyarak Allah’a sığınırdı. Muavvezeteyn (Felak ve Nas ) sureleri nazil olunca bu iki sureyi esas aldı, diğerlerini terk etti.”
Diğer bir hadis-i şerifte Hz.Aişe(r.a) validemiz şöyle demiştir. ” Hz.Peygamber(s.a.v), yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Muavvezeteyn’i ve İhlâs-ı Şerif’i okur, ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi.
Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi.

Sihirin hakikati var mıdır? Bu işlerle uğraşanların dinî bakımdan durumları nedir?
Sihir veya büyü literatürde el çabukluğu, göz boyama ve yaldızlı sözler söyleme yoluyla gerçekleştirilen hile ve aldatma işi ya da şeytanla yakınlık kurup ondan yardım alma ve nesnelerin şeklini değiştirme iddiası şeklinde tanımlanmıştır. (Bkz. “Sihir”, DİA, XXXVII, 170-172). Sihir faaliyetlerinin, dini değerlerle bir bağlantısı olmadığı gibi bu işlerle uğraşanlar ahlaki bir amaç da gözetmezler. Bu tür uğraşılardaki temel hedef, çıkar sağlamaktır.
Kur’an-ı Kerim’de sihir olgusuna atıfta bulunulmuş (Bakara, 2/102; A’râf, 7/116; Tâhâ, 20/66), Hz. Peygamber de (s.a.s.) sihir yapmayı yedi büyük günah arasında saymıştır (Buhârî, Vesâyâ, 23; Müslim, İmân, 145).
Büyücülerin her şeyi bildiği, başaramayacakları şeylerin bulunmadığı şeklindeki inançlar İslam’a aykırıdır. Bu yüzden bazı müslüman bilginler, gerçekliği bulunmayan bir aldatmaca ve safsata olduğu gerekçesi ile büyünün gerçekliğini reddetmişlerdir (Bkz. Cassâs, Ahkâmu’l-Kur’an, I, 50; Nevevî, Ravda, IX, 128, 346).
Sihire maruz kalan bir kişi, çare olarak Hz. Peygamberin önerdiği korunma yöntemleri ile yetinmeli, cinci ve üfürükçülerin tuzağına düşmemelidir. Kendisine büyü yapıldığını sanan ruhsal problemli insanların doktor veya psikiyatri uzmanına müracaat etmeleri uygun olur.

Göz değmesine karşı nazar boncuğu takmak caiz midir?
Nazarın mahiyeti ve keyfiyeti kesin olarak bilinmemekle beraber, bazı kimselerin bakışlarıyla olumsuz etkiler meydana getirebildikleri dinen de kabul edilmektedir. Bir hadis-i şerifte, “Nazardan Allah’a sığının, çünkü nazar (göz değmesi) haktır.” (İbn Mâce, Tıb, 32) buyrulmaktadır. Resûlullah’ın (s.a.s.) nazar değmesine karşı Âyete’l-Kürsî ile İhlas ve Muavvizeteyn (Felâk, Nâs) sûrelerini okuduğu; ashabına da bunları okumalarını tavsiye ettiği; bunlardan kurtulmak için ayrıca doğrudan Allah Teâlâ’ya yakardığı rivayet edilmektedir (Buhârî, Tıb, 32, 38; Tirmizî, Tıb 16; İbn Mâce, Tıb 32, 36; Kamil Miras Tecrîd Tercemesi, XII, 90).
Nazar konusunda Hz. Peygamberin tavsiyelerini uyguladıktan sonra sonucu yüce Allah’tan beklemek İslam inancının gereğidir. Dinimizde nihai etkiyi Allah’tan başkasına atfeden tutum, davranış ve inanışlar yasaklanmıştır. Bu sebeple nazar boncuğu ve benzeri şeylerin, bunlardan medet ummak amacıyla boyuna veya herhangi bir yere takılması caiz değildir. Bu tür davranışlarda bulunanlar hakkında Resûlullah (s.a.s.) “Kim nazarlık takarsa Allah onun işini tamama erdirmesin” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, XXVIII, 623) buyurmuştur. Diğer bir hadiste ise nazarlık takan ve nazarlığa koruyucu etki atfeden kimsenin Allah’a ortak koşmuş olacağı ifade edilmiştir (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, XXVIII, 637). Nazardan korunmak için böyle hurafeleri terk edip Hz. Peygamberin öğrettiği duaları yapmak gerekir (Buhârî, Tıb 38; Tirmizî, Tıb 16; İbn Mâce, Tıb 32; Kamil Miras Tecrîd Tercemesi, XII, 90). Bu çerçevede Felak ve Nâs sureleri yanında Hz. Peygamberin torunlarına yaptığı şu dua da okunmalıdır: “Her türlü şeytan ve zehirli hayvanlardan ve bütün kem gözlerden Allah’ın eksiksiz kelimelerine sığınırım.” (Buhârî, Ehâdîsu’l-enbiyâ, 10; bkz: İbn Mâce, Tıb, 36).

Peygamber Efendimiz’e büyü yapıldı mı, yapıldıysa nasıl bozuldu? Dinimizde büyü (sihir) yapmanın hükmü nedir? Büyü yapan şirke girer mi? Büyünün İslami hükmü...

Yahûdîlerin ileri gelenleri, Müslüman olduğunu açıkladığı hâlde münâfıklık yapan ve sihirbazlıkta çok mahâretli olan, Yahûdîlerle anlaşmalı Lebid bin A’sam’a:

“–Sen bizim en bilgili sihirbazımızsın! Muhammed erkeklerimizi ve kadınlarımızı sihirledi. Biz ona karşı hiçbir şey yapamadık. Sen onun bize neler yaptığını, dînimize nasıl aykırı davrandığını, bizden kimleri öldürdüğünü veya sürgün ettiğini gördün. Biz, bütün yaptıklarına karşı O’nu sihirleyip cezâlandırmak üzere seni vazîfelendiriyoruz!” dediler ve Varlık Nûru’na sihir yapması için de üç dinar (altın) verdiler.

Lebid, Peygamber Efendimiz’in saçından birkaç tel elde etme yolları aramaya başladı. İstediğini elde edince, ona birtakım düğümler attı ve üfledi. Bu düğümlenmiş ve üflenmiş saçları erkek hurmanın kurumuş çiçek kapcığının içine koydu. Sonra, onu götürüp bir kuyunun içindeki basamak taşının altına yerleştirdi. Lebid sihir yaptıktan sonra Resûlullâh hastalandı. Gözlerinin feri de azaldı. Hastalığı günlerce sürdü. Yemeden-içmeden kesildi.

PEYGAMBERİMİZE YAPILAN BÜYÜ NASIL BOZULDU?
Allâh Teâlâ, Resûlü’ne, bu sihrin kim tarafından, nasıl yapıldığını ve nereye gizlendiğini gösterdi. Allâh Resûlü Hazret-i Ali ile Ammar’ı Zervan kuyusuna gönderdi. Kuyunun suyu kına rengine dönmüş, yanındaki hurma ağaçlarının başları da şeytan başı gibi olmuştu. Hazret-i Ali ile Ammar, kuyunun suyunu çekip boşalttılar, içindeki basamak taşını kaldırdılar ve sihri buldular.

BÜYÜ BOZAN AYETLER
Rivâyete göre bu esnâda Cebrâîl (a.s.) Felak ve Nâs sûrelerini getirdi. Her bir âyeti okudukça bir düğüm çözülüyordu. En son düğüm çözüldüğü zaman, Peygamber Efendimiz, bağdan kurtulmuş gibi açılıverdi. Yemek yemeye, su içmeye başladı. Allâh Resûlü Zervan kuyusunu kapattırdı. Sihir yapan Yahûdî Lebid’in de ne yüzünü gördü ne de bu suçunu anıp başına kaktı. Hayâtına kastetmiş bulunan Lebid’i ve onun mensûb olduğu Benî Zurayk kabîlesinden hiç kimseyi de öldürtmedi.[1]

BÜYÜ (SİHİR) YAPAN ŞİRKE GİRER Mİ?
Efendimiz, diğer hadîs-i şerîflerinde de şöyle buyurmuşlardır:

“Kim bir düğüm atar, sonra da ona üflerse sihir yapmış olur. Kim sihir yaparsa şirke düşer...” (Nesâî, Tahrîm, 19)

“Kim, çalıntı veya yitik bir malın yerini haber veren kimseye (arrâfa)[2] gidip ondan bir şey sorar, söylediğini de tasdîk ederse, o kişinin kırk gün hiçbir namazı kabûl olunmaz.” (Müslim, Selâm, 125)

[1] Bkz. İbn-i Sa’d, II, 197; Buhârî, Tıbb 47, 49, Edeb 56; Müslim, Selâm, 43; Nesâî, Tahrîm, 20; Ahmed, IV, 367, VI, 57; Aynî, XXI, 282.

[2] Kâhin, gelecekten haber verdiğini iddiâ eden falcı demektir. Arrâf da bir yönüyle kâhin mânâsındadır. Ancak arrâf, daha çok çalınmış veya kaybolmuş bir şeyin yerini haber veren kimselere denir. Bir de müneccim vardır ki, o da aslında kâhindir. Şu farkla ki müneccim, olacak hâdiseleri yıldızlara bakarak bildiği iddiâsındadır.

Hadis-i şeriflerin büyüye yaklaşımı Kur’an-ı Kerim’in büyüye bakış açısıyla paralellik taşır. Söz konusu hadislerde büyünün hakikati dile getirilmiş yapılan işlemin insanı küfre götüreceği belirtilmiştir.
1-Ebu Hureyre (r.a)’dan rivayet edildiğine göre, Nebi (s.a.v) şöyle buyurdu:
“ İnsanı helake sürükleyen yedi şeyden sakınınız.”
Sahabiler:
“ Ya Resulullah! Bu yedi şey nedir?” diye sordular.
Resul-i Ekrem şöyle buyurdu:
“ Allah’a şirk koşmak, sihir ve büyü yapmak, (haklıolarak öldürülen müstesna) Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı bir insanı öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, düşmana hücum sırasında harpten kaçmak, evli olup hiçbir şeyden haberi
olmayan namusuna düşkün müslüman kadınlara zina isnad etmek.